Röportaj

M.BARBAROS SAYIL: 

"LEHİM SEKTÖRÜNÜN EN ÖNEMLİ SORUNU KALİTE DEVAMLILIĞI VE HİZMET KALİTESİ"

TASSOL Firma Yetkilisi M.Barbaros Sayıl ile bir röportaj gerçekleştirdik. Lehim sektörü ile ilgili güzel bir röportaj oldu.

Biz tanıyoruz ama okurlarımız açısından firmanızı tanıtır mısınız ?

TASSOL 1999 yılındn itibaren lehim üretimi konusunda faaliyet gösteren Dünya çapında 14 ülkede ve Türkiye de sadece lehim ürünleri tel _ pota _ krem _ vitray – oto radyatör – arax – flux üretimi yapan ve Krem lehim formunu üreten tek Türk firması olmak gibi bir özelliği olan lehim firmasıdır.

Üretici bir şirket olarak hangi tip ürünler üretiyor ve ya pazarlıyorsunuz?

TASSOL firması olarak lehim kavramıyla tanımlanan tüm ürünlerin üretimi yapmaktayız yukarıda da bahsettiğim gibi tel -pota-krem-vitray – oto radyatör - arax ve bunlara fluxları yerli olarak üretip kendi uhdemizde pazarlıyoruz . Türkiye'nin tek krem lehim üreticisiyiz ve TASSOL olarak sadece kendi ürettiğimiz ürünlerin satışını gerçekleştirmekteyiz.

Sahip olduğunuz kalite belgesi ve sertifikalar nelerdir ?

Ürünlerimiz Türkiye'deki tüm kalite standartlarını taşımaktadır. Bunlar: ISO 9001 / ISO 14001 / ISO 28000 / ISO 45001 / ISO 9453.

Sektörün sorunlarına ilişkin görüşleriniz

Lehim sektörünün en önemli sorunu kalite devamlılığı ve hizmet kalitesi. Zira lehim son kullanıcı odaklı bir ürün hiç olmadı ve ara ürün sınıfında yer aldığı için genel olarak hakettiği ilgi ve değeri yıllar içersinde görememişti. Biz TASSOL olarak 2014 yılından bu yana özellikle hizmet anlamında tüm partnerlerimize çözüm ortaklığı yapmaya gayret gösteriyoruz bunun yanında ülkemizin hammadde açısından kaynaklarının kısıtlı olması ve kalayın yurt dışından ithal geliyor olmasından dolayı çoğu zaman yurt dışı pazarlarda rekabet sorunu yaşıyorduk. Biz uzun soluklu dönemde hizmet ve güvenilir tedarik yöntemleri ile bu pazarlarda rekabet etmeye çalıştık ve büyük oranda bunu başardık. Her zaman ve ısrarla yürüttüğümüz lehim tedariğinde çözüm ortağınız Tassol felsefemiz ile paydaşlarımıza güven vererek yolumuzda ilerlemeye çalışıyoruz.

Son olarak kullanıcılara öneriniz nelerdir?

Lehim tercihlerinde arkasındaki firma işleyişine ve hizmet kalitesine dikkat etmelerini öneririm çünkü doğru lehim üretmenin tek yolu vardır doğru oranlı metal + kaliteli işlevsel flux bizleri farklılaştıran hizmet kalitemiz ve hızımızdır.

TRANSFORMATÖRLERİN ÇEKİRDEĞİNİ YENİDEN TASARLADI,
35 ÜLKEYE İHRACATA BAŞLADI 

Enerji sektörünün ihtiyaçları için güç, dağıtım ve özel sargılı transformatörler üreten Transformatör Elektromekanik A.Ş., yağlı ve kuru tip transformatörlerin nüve (çekirdek) tasarımlarında gerçekleştirdiği yeniliklerle fark yaratıp, çevre dostu ürünlerini 35 ülkeye ihraç etme başarısını yakaladı. Transformatör Elektromekanik A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi Yusuf Cenk Dağsuyu, "Projemiz kapsamında ortaya çıkarttığımız ürünlerimiz karbondioksit salınımını azaltan çevre dostu transformatörlerdir. Verimliliği sayesinde sera etkisinin azaltılmasında rol oynamaktadır" dedi.

AR-GE merkezi sayesinde atılım yaptı

Adana Hacı Sabancı Organize Sanayi Bölgesi'nde 20.000 metrekaresi kapalı olmak üzere toplam 63.000 metrekare alanda iki ayrı tesisiyle üretim yapan Transformatör Elektromekanik A.Ş., 2017 yılında kurduğu Ar-Ge Merkezi'nde 32 araştırmacı personel ile yürüttüğü TÜBİTAK onaylı projelerle kayıp kaçak oranı düşük, yüksek rakımda ve deniz ortamlarında kullanılabilen ve karbondioksit salınımını azaltan çevre dostu transformatörleri sektörün kullanımına sunmaya başladı.

İnovatif tasarımlar ihracatta yeni kapılar açtı

Transformatör Elektromekanik A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi Yusuf Cenk Dağsuyu hayata geçirdikleri projeler arasında 1.5 milyon dolar yatırım bütçeli Yağlı Tip ve Kuru Tip Transformatörlerin Nüve (çekirdek) Tasarımlarının Gerçekleştirilmesi ve Ürün Geliştirme Projesi'nin ihracatta kendilerine yeni fırsat kapıları araladığını belirtti. Projede bir yıllık sonuçları değerlendiren Dağsuyu, sadece bu projeye özgü "Üretim kapasitemiz %3,2'lik artışla 9.500 adete yükselirken, birim ihraç fiyatımızdaki artış beklenenin üzerinde olmuş ve %28'lik artışla 6.709 dolar değerine ulaşmıştır. Müşteri sayımız ilk yılın sonunda %12 artarak 1.100 adete çıkmıştır. İhracat pazar çeşitliliğimiz ise %33 artarak, ihracat yaptığımız ülke sayısı 35'e yükselmiştir" diye konuştu.

İhracatımız 20.000.000 dolara ulaştı

Transformatör sektörünün ihtiyaçlarını en iyi şekilde analiz ederek, müşteriler için doğru çözümler sunan iş ortağı olma misyonuyla çalıştıklarını kaydeden Dağsuyu, ''Uluslararası rekabet koşullarında bir Türk markası olarak kalıcılığımızı sürekli geliştirerek devam ettiriyoruz. Çevreye ve insan yaşamına saygı ile çalışıyoruz. Projemiz kapsamında ortaya çıkan çevre dostu transformatörlerimiz ihracatta bize yeni pazarlar kazandırdı. Geçtiğimiz yıl en çok Irak, Nijerya, Etiyopya, Benin ve İngiltere'ye ihracat yaptık. Toplam 8000 adetten fazla transformatör ihraç ederek, ülkemize 20.000.000 dolar kazandırmanın gururunu yaşıyoruz'' diye konuştu. 

*************************************************************

TÜSİAD BAŞKANI SİMONE KASLOWSKİ: "TÜRKİYE SORUNLARLA MÜCADELEDE YALNIZ KALMAMALI"

TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski COVİD-19 krizinin ekonomiye etkilerini değerlendirdi:

- "Destek programının odağı işletmelerin nakit akışlarındaki bozulmanın zincirleme iflaslara neden olmasını engellemek ve istihdam kayıplarını en aza indirmek olmalı. Döviz likiditesinde sorun yaşanmaması için Fed ile swap hattı açılması ya da alternatif dış kaynak bulunması için girişimlerde bulunulması bu anlamda önemli olacaktır"


"Bu yeterli değil. Desteklerin işletmelerimizin olağan faaliyetlerinin sürdürülebilirliği anlayışıyla formüle edilmesi gerek. Çünkü salgının etkisi geçtiğinde üretime hızla ve sorunsuz geri dönebilmemiz lazım. Bu işletmelerimiz istihdam, vergi, inovasyon, katma değer ve ihracatı sürdürülebilir kılan unsurlardır. Cirosu belli bir oranın üzerinde düşen herkese kolaylık sağlanmalı. Ayrıca seçilen sektörlerin tedarik zincirlerinin nasıl etkilendiği de mutlaka hesaba katılmalı. Destekler tasarlanırken kısa vadede ekonomiye can suyu vermek ne kadar önemliyse, salgın sonrası normale dönüşün de planlanması gerekir. Bu nedenle uzun vadede yatırım ortamına zarar verebilecek serbest piyasa uygulamalarından uzak bazı düzenlemelerden de kaçınılmalıdır. Örneğin bankacılıkta yapılacak düzenlemeler Basel kriterlerinden fazla uzaklaşmamalı, ticaret kanunu ve şirketlerin sermaye yapılarına ilişkin kararlar alınacaksa yatırımcı beklentilerini olumsuz etkilememesine dikkat edilmeli."


- "2020 iç talep ağırlıklı büyüyeceğimiz bir yıl olacak. Biz olumlu düşünerek küçük de olsa pozitif bir büyüme yakalayacağımıza inanıyoruz. Enflasyon üzerinde petrol başta olmak üzere emtia fiyatlarındaki düşüş olumlu etki yapıyor, ancak döviz kurunda artış sürüyor. Enflasyon yıl sonunda yüzde 9-10 civarında kalabilir"

- "Ülkemizde istihdamı korumak ve özellikle küçük işletmeleri, esnafı, ticaret erbabını, kendi işinde çalışan kişileri desteklemek açısından yeni adımlara ihtiyaç var. Burada bankacılık sektörü kaynakları tek başına herkese yetemeyecektir"

- "Vergi kolaylıkları tüm sektörlere değil sadece 'mücbir sebep' tanımındakilere sağlanıyor. Bu yeterli değil. Cirosu belli bir oranın üzerinde düşen herkese kolaylık sağlanmalı"

- "Salgının seyrine göre, bazı ülke örneklerinde de görüldüğü gibi, zorunlu iş alanları hariç çalışma hayatının ve sokağa çıkmanın kısıtlandığı tedbirlere ihtiyaç elbette duyulabilir. Salgınla mücadele için her türlü senaryoya hazırlıklı olmak zorundayız"

TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski, küresel finansal risklerle mücadelenin uluslararası iş birliği içerisinde yürütülmesi gerektiğini belirterek, "Bu amaçla pek çok uluslararası kurum şimdiden önemli fonlar ayırdı. ABD Merkez Bankası (Fed) pek çok ülkeyle döviz swap hattı açtı. Türkiye de bu sorunlarla mücadelede yalnız kalmamalı." dedi.

Kaslowski, koronavirüs salgınının yayıldığı her ülkede ekonomi üzerinde benzer etkiler yaptığını, Türkiye ekonomisinin de finansal piyasalar, dış ticaret ve iç talep olmak üzere üç farklı kanaldan etkilendiğini anlattı.

Bu yıl hem turizm hem de ihracat gelirlerinde önemli bir gerileme görüleceğini aktaran Kaslowski, diğer taraftan iç talepte bir daralma yaşandığını, pek çok sektörün hizmetlerini salgının yayılım hızını azaltmak için durdurduğunu söyledi.

Kaslowski, dış talebin zayıf olduğu, turizm gelirlerinin önemli ölçüde azaldığı bir ortamda dengeli büyümenin çok mümkün görünmediğini vurgulayarak, şunları kaydetti:

"Bu yıl büyümenin oldukça cüzi oranlarda gerçekleşmesi beklenmeli. 2. çeyrekte iç ve dış talep aynı anda duracak, ekonomide büyük ölçüde daralma yaşanacak. Salgının seyri eğer tahmin edildiği gibi yaz aylarında azalacaksa iç talep 3. çeyrekte geri dönecektir ama küresel ekonomide özellikle Avrupa'da ekonomik kriz çok daha uzun sürecek. Bu nedenle yılın 2. yarısında dış talepten büyük bir katkı beklememek gerekir. 2020 iç talep ağırlıklı büyüyeceğimiz bir yıl olacak. Biz olumlu düşünerek küçük de olsa pozitif bir büyüme yakalayacağımıza inanıyoruz. Enflasyon üzerinde petrol başta olmak üzere emtia fiyatlarındaki düşüş olumlu etki yapıyor, ancak döviz kurunda artış sürüyor. Enflasyon yıl sonunda yüzde 9-10 civarında kalabilir. Turizm ve ihracat gelirlerindeki kayıplar nedeniyle çok sınırlı bir cari açık bu yıl görebiliriz."

Merkez Bankası döviz rezervinde son aylarda hızlı bir gerileme olduğuna işaret eden Kaslowski, döviz likiditesine özellikle dikkat edilmesi gereken bir döneme girildiğini dile getirdi.

Kaslowski, uluslararası kurumlarla iş birliğine her zamankinden daha fazla önem verilmesi gerektiğine dikkati çekerek, "Küresel finansal risklerle mücadele uluslararası iş birliği içerisinde yürütülmeli. Bu amaçla pek çok uluslararası kurum şimdiden önemli fonlar ayırdı. Fed pek çok ülkeyle döviz swap hattı açtı. Türkiye de bu sorunlarla mücadelede yalnız kalmamalı." ifadelerini kullandı.

- "Paketin genel büyüklüğü ekonominin büyüklüğü ile orantılı olmalı"

Simone Kaslowski, destek programının temel amacının istihdamı korumak ve işletmelerin devamlılığını sağlamak olması gerektiğini, mevcut ekonomik yapının korunamadığı durumda, salgın geçtikten sonra ekonomiyi ayağa kaldırmak için çok daha uzun bir süreye ve daha fazla kaynağa ihtiyaç duyulacağını dile getirdi.

Ne kadar erken ve yaygın destek verilirse yapıyı muhafaza etmenin o kadar mümkün olacağını vurgulayan Kaslowski, şunları ifade etti:

"Bu nedenle destek programının odağı işletmelerin nakit akışlarındaki bozulmanın zincirleme iflaslara neden olmasını engellemek ve istihdam kayıplarını en aza indirmek olmalı. Bunun yanında genel makroekonomik dengelerin sarsılmaması ve finansal bir krize neden olmaması için de tedbirler alınmalı.

Döviz likiditesinde sorun yaşanmaması için Fed ile swap hattı açılması ya da alternatif dış kaynak bulunması için girişimlerde bulunulması bu anlamda önemli olacaktır. Paketin genel büyüklüğü ise ekonominin büyüklüğü ile orantılı olmalı. Yurt dışı örnekler verilen desteklerin Avrupa'da milli gelirin yüzde 20'leri civarında olduğunu gösteriyor. Ülkemizin kaynakları maalesef daha sınırlı ve enflasyon tehlikesi büyük, ancak etkileri nedeniyle neredeyse savaş durumuna benzetilen böyle bir dönemde istihdamın ve ekonomik sistemin korunması zorunlu. İstihdamın ve işletmelerin devamlılığını sağlama hedefi doğrultusunda destek paketlerinin milli gelirin yüzde 10'u seviyesinde bir büyüklüğe ulaşmasını beklemek daha gerçekçi olacaktır. Elbette öncelik ve birincil koşul ise Bilim Kurulu'nun virüsün yayılım hızını azaltmak için tavsiyelerine uymak olmalı. Çünkü insan hayatı her şeyden kıymetli ve sağlık sistemimizin devamlılığı esastır."

Artık bilim insanlarının uyarılarını hem devletlerin hem de iş dünyasının daha da fazla dikkate almasının önemine işaret eden Kaslowski, küresel risklere bu gözle bakılması gerektiğini vurguladı.

Kaslowski, salgının etkileri ile mücadele ederken iklim değişikliğiyle, plastik kirliliğiyle uzun vadeli mücadelenin de zayıflatılmaması gerektiğini vurgulayarak, "Aksine daha güçlü adımları kararlılıkla atmalıyız. Kurumların yetersiz olması onlara ihtiyaç olmadığını değil, uygulamada yetersiz kaldıklarını gösterdi. Küresel koordinasyon ve iş birliğini hızlı ve verimli şekilde sağlamak, yeni dönemde üzerinde çalışmak zorunda olduğumuz bir gerçek. Sınırların içine kendimizi kapatmanın çare olmadığı bir kez daha görüldü. Pek çok ülke birbirlerine bilimsel veri aktarımı, test kitleri, sağlık ekipmanları, hatta sağlık personeli göndererek destek verdi. Bence bunlar gelecek yeni döneme ilişkin umutlu olmamız için iyi işaretler." diye konuştu.

- "Hane halkına doğrudan destekler gündeme gelmeli"

Simone Kaslowski, krizle mücadelenin, tüm ülkelerde bir süreç yönetimini ve pek çok alanda etkili adımların hayata geçirilmesini gerektirdiğini belirterek, "Ülkemizde istihdamı korumak ve özellikle küçük işletmeleri, esnafı, ticaret erbabını, kendi işinde çalışan kişileri desteklemek açısından yeni adımlara ihtiyaç var. Her ne kadar vergi ertelemeleri ve finansmana erişim açısından kolaylıklar sağlansa da burada bankacılık sektörü kaynakları tek başına herkese yetemeyecektir." diye konuştu.

Merkez Bankası'nın bankalara çok ciddi likidite sağladığını, işsizlik fonuna likidite sağlamak için tahvil alımlarına da başladığını anımsatan Kaslowski, ancak bu kadar riskli bir ortamda kredibilitesi iyi olan firmaların öne çıkacağını söyledi.

Kaslowski, bu nedenle Kredi Garanti Fonu'nun teminat gösteremeyecek durumda olan küçük işletmeler için kritik olduğunu vurgulayarak, "Burada maliyet avantajı olduğu için şimdiden firmalar arasında bir yarış başladı, limitler yetmiyor." dedi.

Salgın nedeniyle ücretleri ödeme zorluğu yaşayan firmaların kısa çalışma ödeneğinden faydalandığını, bu ödeneğin ücreti belli bir tavana kadar karşılayabildiğini aktaran Kaslowski, "Ödeneğe başvuru koşulları bir miktar kolaylaştırıldıysa da bu imkandan son 3 yılda en az 450 gün SGK primi ödemiş olma koşuluna uyabilen çalışanlar yararlanabilecek. Bu dönemin koşulları dikkate alınarak, süre şartlarının daha fazla çalışanı kapsayacak şekilde hafifletilmesi düşünülebilir." ifadelerini kullandı.

Kaslowski, halen önemli bir oranı temsil eden kayıt dışı çalışanların bu desteklerden yararlanma şansına hiç sahip olamadığına işaret ederek, salgın durumunda devletin herkese elini uzatması, dolayısıyla hane halkına doğrudan desteklerin de gündeme gelmesi gerektiğini söyledi.

- "Salgın sonrası normale dönüşün planlanması gerek"

Kaslowski, vergi kolaylıklarının tüm sektörlere değil sadece "mücbir sebep" tanımındakilere sağlandığına dikkati çekerek, şunları ifade etti:


"Bu yeterli değil. Desteklerin işletmelerimizin olağan faaliyetlerinin sürdürülebilirliği anlayışıyla formüle edilmesi gerek. Çünkü salgının etkisi geçtiğinde üretime hızla ve sorunsuz geri dönebilmemiz lazım. Bu işletmelerimiz istihdam, vergi, inovasyon, katma değer ve ihracatı sürdürülebilir kılan unsurlardır. Cirosu belli bir oranın üzerinde düşen herkese kolaylık sağlanmalı. Ayrıca seçilen sektörlerin tedarik zincirlerinin nasıl etkilendiği de mutlaka hesaba katılmalı. Destekler tasarlanırken kısa vadede ekonomiye can suyu vermek ne kadar önemliyse, salgın sonrası normale dönüşün de planlanması gerekir. Bu nedenle uzun vadede yatırım ortamına zarar verebilecek serbest piyasa uygulamalarından uzak bazı düzenlemelerden de kaçınılmalıdır. Örneğin bankacılıkta yapılacak düzenlemeler Basel kriterlerinden fazla uzaklaşmamalı, ticaret kanunu ve şirketlerin sermaye yapılarına ilişkin kararlar alınacaksa yatırımcı beklentilerini olumsuz etkilememesine dikkat edilmeli."

Üyeleri için finansmana erişim, vergi ve istihdamın en öncelikli konular olduğunu belirten Kaslowski, gelirlerin ciddi oranda düşmesine rağmen hem istihdamı korumaya hem de borçlarını döndürmeye çalıştıklarını söyledi.

Kaslowski, tam anlamıyla bir kriz yönetimi durumunda olduklarını vurgulayarak, "Tüm dünyada hayatın alıştığımız gibi gitmeyeceğini biliyoruz. Dijital teknolojilerin daha da ön plana çıkacağı, zaten hızla dönüşmekte olan dünyada dönüşümün daha da hızlanacağını tahmin etmek zor değil. Şirketler açısından risk yönetimine bakış da fazlasıyla değişecek." diye konuştu.

Bu krizde de uluslararası kurumların yetersiz kaldığını bir kez daha gördüklerini, ancak bu sefer uluslararası iş birliğinin ne kadar büyük bir ihtiyaç olduğunun hatırlandığını anlatan Kaslowski, kendilerinin de yurt dışındaki muadilleriyle krizle mücadele konusunda sürekli iletişim kurduklarını bildirdi.

Kaslowski, kolay bir ortamda çalışmadıklarına işaret ederek, "Her gün, değişen mevzuatı ve açıklanan düzenlemeleri takip ediyoruz, üyelerimizi bilgilendiriyoruz. Bize en çok mevzuattaki değişikliklerin iş hukuku ve sözleşmeler üzerindeki etkileriyle ilgili sorular geliyor. Uzmanlarla webinarlar düzenleyerek üyeleri sürekli bu konularda bilgilendiriyoruz. Ayrıca kurduğumuz online Covid-19 portalı yoluyla yaşadıkları sorunları ve önerilerini topluyor, ilgili kamu kuruluşlarına, bakanlıklara iletiyoruz. Tabii çalışmaya devam eden yerlerde de sağlık tedbirlerine ilişkin yapılması gerekenler ön planda. Üyeler kendi iyi uygulamalarını birbirleriyle paylaşıyor, resmi kurumlarca yayınlanan rehberlere uyumu sağlamaya çalışıyorlar." bilgilerini verdi.

G20'nin bu anlamda daha aktif olması, daha bağlayıcı ve net kararlar alabilen bir kurum haline gelmesi gerektiğine vurgu yapan Kaslowski, destekleri tasarlarken mümkün olduğunca geniş bir şekilde çalışan kesimin yararlanmasını sağlamanın önemine işaret etti.

Kaslowski, bu süreç bittiğinde vatandaşların yönetimlerin krizle iyi mücadele edip edemediklerini ciddi bir sorgulamadan geçireceğini belirterek, hem devlet sistemlerinin hem de hükümetlerin ciddi biçimde sorgulanacağı bir dönemin beklediğini, şirketler için de risk yönetiminin odağa oturduğu bir yönetim anlayışının devreye gireceğini dile getirdi.

- "Salgının yarattığı ekonomik yükle sadece tek bir kesimin baş etmesi mümkün değil"

Kaslowski, TÜSİAD üyelerinin salgının en başından bu yana bütün imkanlarıyla halkın ve ülkenin süreci en az hasarla atlatması için seferber olduğunu belirterek, istihdamı korumaya öncelik verirken, bir yandan da bu süreçte halk sağlığı açısından çok önemli ihtiyaçları karşılamak için çalıştıklarını ifade etti.

Yapay solunum cihazı, tıbbi destek ekipmanları, test kabinleri ve yoğun bakımda gerekli teçhizatların üretimini üstlendiklerini anlatan Kaslowski, "Bu süreçte temel ihtiyaç malzemelerine halkımızın hiçbir sorun yaşamadan ulaşabilmesi için üyelerimiz olağanüstü bir çaba gösteriyor. İnternet üzerinden sipariş ve eve teslimat sistemleri güçlendirildi. Belli bir yaşın üzerindeki vatandaşlarımıza ücretsiz verilen hizmetler var. Gıda başta olmak üzere temel ürünlerin tedarikinde sıkıntı olmaması için yoğun çaba gösteriliyor.Üyelerimizin açıkladığı tüm bu yardımlar ve kurdukları destek mekanizmaları tüm Türkiye için çok değerli. Üyelerimizle gurur duyuyoruz." değerlendirmelerini yaptı.

Kaslowski, salgının yarattığı ekonomik yükle hiçbir ülkede sadece tek bir kesimin baş etmesinin mümkün olmadığını vurguladı.

Ulusal boyuttaki afetlerde öncelikle kamu kaynakları ve politikalarının kapsayıcı şekilde harekete geçirilmesinin sağlandığı takdirde, iş dünyası ve toplumun tüm kesimlerinin dayanışması ile ekonominin kalıcı hasara uğramasının engellenebileceğinden bahseden Kaslowski, "İnsanlığın karşılaştığı bu önemli sınavda sorumluluğumuzun bilincinde olarak, küresel gelişmeleri takip etmeyi ve ülkemizin işvereniyle, çalışanıyla ve tüm toplumuyla en az hasarla etkilenmesi için katkımızı sunmayı sürdüreceğiz." dedi.

Kaslowski, sürecin başından bu yana Bilim Kurulu'nun çeşitli tavsiyeler verdiğine de değinerek, şunları söyledi:

"Salgının seyrine göre, bazı ülke örneklerinde de görüldüğü gibi, zorunlu iş alanları hariç çalışma hayatının ve sokağa çıkmanın kısıtlandığı tedbirlere ihtiyaç elbette duyulabilir. Güney Kore ve Almanya örneğindeki gibi başından itibaren çok test yapıp her vakayı ve o vaka ile temas edenleri izole etme stratejisi salgını kontrol altında tutmak için başarılı bir yöntem. Son dönemde alınan daha sıkı kararlarla ülkemizde bölgesel yayılımın önüne geçilmeye çalışılıyor. Pek çok ülkede daha sıkı tedbirlere mecbur kalındığını da biliyoruz. Bu salgınla mücadele için her türlü senaryoya hazırlıklı olmak zorundayız. Bu durumda ekonomik açıdan da daha büyük destekler gerekebilir. Buna da eş zamanlı olarak hazırlıklı olunması gerekiyor."

********************************************************************************************

KONTEK OTOMASYON CEO'SU TOLGA MURAT ÖZDEMİR:

"25 YILLIK TECRÜBEMİZ İLE SAĞLAM ADIMLAR ATARAK İLERLİYORUZ"

Kontek Otomasyon Ceo'su Tolga Murat Özdemir gerçekleştirdiğimiz görüşmede: "Geleceği izliyor ve gelecekte oluşabilecek ihtiyaçları öngörerek zamanında gelişme sağlayabiliyoruz. Dinamik kadromuz ve 25 yıllık tecrübemiz ile sağlam adımlar atarak ilerliyoruz" dedi.

*Kontek olarak çeyrek asırlık bir tarihten bahsediyoruz. Bu çeyrek asırlık tarihi ve geçirdiğiniz aşamaları anlatır mısınız?

Kontek, 1994 yılında Endüstriyel Otomasyon ve Taahhüt Kabiliyetleri ile enerji verimliliği çözümleri (AC Motor Sürücüleri) sunma amacı ile İzmir'de kuruldu. Schneider Elektrik firmasından ayrılan 2 başarılı ortak (Ayhan Şahin ve Tolga Murat Özdemir) tarafından ekonomik kriz döneminde büyük kararlar ve büyük riskler alınarak kurulan Kontek; riskleri avantajlara çevirerek enerji ve otomasyon sektöründe bugünkü konumunu aldı. Anahtar teslimi endüstriyel tesis elektrik ve otomasyon projeleri gerçekleştiren ve bir Elektrik Mühendisliği firması olarak hizmetlerine devam eden Kontek, uluslararası markaların Türkiye ürün satış pazarındaki tek yetkili bayiliğini alarak otomasyon sektöründeki lider firmalar arasında yer aldı. 2014 yılında tüm otomasyon ve taahhüt tecrübeleri ile Konar Enerji'yi kurarak güneş enerjisi sektöründe faaliyet göstermeye başladı. Güncel PV solar, depolama ve şebeke otomasyon teknolojilerini kullanarak her geçen gün büyüyen Konar Enerji; Endüstride ve Ticari yapılarda, Çatı GES sektöründe kurduğu santraller ile Solar EPC sektöründe önemli başarılara imza attı. Kontek 25.yılında Konar Enerji ile birleşerek Otomasyon, Taahhüt, Enerji verimliliği, Solar EPC ve İşletme bakım gibi 5 ana operasyonel birimi içerisinde barındıran bir ESCO ''Enerji Hizmetleri Sağlayan Firma'' oldu.Kontek sektöründeki gelişmeleri yakından takip ederek daha çok dijitalizasyon arzusu ile geleceğe sağlam adımlar ile ilerlemekte.

*Firma olarak şu anda kendinizi sektörün neresinde konumlandırıyorsunuz?

Enerji ve otomasyon sektörü her zaman kendini geliştirmek zorunda olan bir sektör. Bu dinamik yapılanma şirketleri hem ayakta tutuyor hem de gençleştiriyor. Yeniliklere açık ve genç yapılanmalar istiyor. Biz bu konuda kendimizi şanslı görüyoruz çünkü dinamik ve gelişmeye açık bir yapıdayız, organiğiz. En önemlisi de müşterilerimizi iyi tanıyoruz. Pazarlama kabiliyetlerimiz ile mühendislik know-how'ımızı birleştirerek kendimizi evirebiliyor, evrimleştiğimiz yapıları müşterilerimize sınırsız hizmet çözümleri olarak sunabiliyoruz.Enerji verimliliği, taahhüt, otomasyon, güneş enerjisi çözümlerini müşterilerimize 360 derece sunabiliyor olmak ayrıca bizi sektörde çok önemli bir konumda tutuyor. 25 yıllık tecrübemiz ve mühendislik becerilerimizin yüksek seviyede olması bizi hep ön plana çıkaran özellikler oluyor. Geleceği izliyor ve gelecekte oluşabilecek ihtiyaçları öngörerek zamanında gelişme sağlayabiliyoruz. Dinamik kadromuz ve 25 yıllık tecrübemiz ile sağlam adımlar atarak ilerliyoruz.

*Kontek Otomasyon ile grup şirketi Konar Enerjinin birleşmesinden beklentileriniz neler?

Neden Birleştik?

Kontek Otomasyon, Endüstriyel otomasyon ve enerji verimliliği konusunda faaliyet gösteren bir elektrik mühendisliği firması. Konar Enerji ise 2012 yılı sonunda %100 Kontek 'in iştiraki ile kurulmuş, yenilenebilir enerji konusunda faaliyet gösteren, hem yatırımcı kişiliği hem de kurulumcu mühendis kişiliğiyle birlikte kendini güneş enerjisi Fotovoltaik Solar Sektörüne adamış bu sektörde projeler üreten ,yatırımlar yapan yine bir Mühendislik firması. Bu yıl 25. Yılımız ile; gelişen her iki sektöründe birbirine yakınlaşmasıyla birlikte dünyada artık sadece solar değil , ''Soların da Ötesi'', ''Enerji ve Ötesi'' konseptinde bu iki firmayı birleştirme kararı aldık. 25. Yılımızda bunu yapıyor olmanın bir anlamı var. Artık yeni dönemde aslında her iki sektöründe daha fazla yakınlaşması gerektiğini, yakınlaşacağını bu transformasyonun sektörde de yaşanacağını düşünerekten aslında biz bu birleşmeyi yapıyoruz!

Enerji ve Otomasyonu birleştirdik, Mühendislik tecrübemiz ile harmanladık!

Biz hep enerji sektörünün içinde bir firma olduk. Kontek tarafından bakacak olursak Asenkron motorlarda enerji tasarrufu ve verimliliği konusunda 25 yıllık faaliyet gösteren bir firma iken bunu Otomasyonla birlikte optimizasyon amaçlı da kullandık. 2012 yılından itibaren artık enerji üretiminin de içinde olarak yenilenebilir enerjinin de içinde olarak bunu daha yeni trendlerde alternatif enerji kaynaklarıyla birlikte enerjinin hem üretiminde ve aynı zamanda da tüketirken verimli olarak tüketiminde varolan bir firma olduk.

Dünya yüzünü enerjiye döndü!

Son zamanlarda özellikle Konar Enerjinin odaklandığı güneş enerjisi oldukça popülarite sağlayan bir sektör. . Sadece Türkiye 'de değil dünyada da öyle çünkü Paris konferansıyla birlikte 2015 'de artık yeni bir dönem açıldı. Dünyada artık gidilecek bir yer olmadığını keşfetti. Müthiş bir global ısınma var ve zamanında Kyoto protokolü ile bir şeylere başlandı ama başta Amerika bunu imzalamadı. Çünkü çok büyük yükümlülük altına giriyordu. Paris konferansıyla birlikte bu daha geniş bir zemine yayıldı ve yüzyılın sonuna kadar global ısınmayı 2 derecede tutmak için bütün ülkeler mutabık kaldı... Türkiye 'de bunu kabul ediyor. Biz bütün bu gelişmeleri birleştirerek geleceği tasarlayıp kendimize hedefler koyduk. Kontek 25.yılında Konar Enerji ile birleşerek Otomasyon, Taahhüt, Enerji verimliliği, Solar EPC ve İşletme bakım gibi 5 ana operasyonel birimi içerisinde barındıran bir ESCO ''Enerji Hizmetleri Sağlayan Firma'' oldu. Sektöründeki gelişmeleri yakından takip ederek daha çok dijitalizasyon arzusu ile geleceğe sağlam adımlar ile ilerlemekte.

*Faaliyet alanlarınız neler?

Kontek; Enerji Verimliliği ve Drives bölümü ile; enerji verimliliğini arttırma projeleri takip ederken, Automation ile proses sisteminin izlenmesine ait PLC, HMI, Scada network haberleşme donanım ve yazılım altyapısını kuruyor, Contracting ile elektrik ve otomasyon taahhüt projelerinde tasarım, tedarik ve projelerde sürdürülebilir enerji tasarrufu çözümlerini yatırımcılarına anahtar teslimi kapsamlarla sunmayı hedeflerken, Konar ile güncel PV, depolama ve şebeke otomasyon teknolojileri ile güneş enerjisi projeleri takip ediyor ve Solargy ile performans arttırıcı çözümler sunarak güneş enerjisi santrallerinde işletme-bakım hizmetleri veriyor.

Enerji ve Otomasyonu üstün mühendislik tecrübeleri ile birleştiren Kontek, yurt içinde ve yurt dışında 5 ana bölümü ile müşterilerine uçtan uca mühendislik çözümleri sunuyor. Sektörel gelişmelere ayak uyduran Kontek, 2020 yılında İsviçre merkezli yurt dışı yapılanması ile Avrupa ve MENA bölgelerinde, sadece Solar Lease projeleri yürütmeyecek, aynı zamanda Solarify ve Enerify adı verdiği yapay zeka alt tabanlı yazılım projeleri ile daha çok dijitalizasyon diyecek!

*Firma olarak yurtiçi ve yurtdışında çalıştığınız bölgeler ile ağırlık verdiğiniz sektörler hangileri?

Kurulduğu yıldan bu yana KONTEK, Türkiye'de tüm 5 birimi ile Türkiye'nin her yerinde, Türkiye dışında birçok ülkede Enerji Verimliliği ve taahhüt projeleri başta olmak üzere kapsamlı onlarca projeyi hayata geçirmiştir. Bu projelerin tamamına, gerçekleştirdiği iş geliştirme faaliyetleri ve edindiği güvenilir referanslar sayesinde dahil olmuş, Türkiye'de bulunan merkez ofisinde masa-başı mühendislik çalışmaları ile tasarlamış, kendi ekibinde bulunan yetkin mühendislerinin sahada projenin tüm aşamalarını kontrol etmesiyle, lokal iş gücünden faydalanarak hayata geçirmiştir.

2018 yılının başından bu yana, farklı coğrafyalarda Konar ile güneş enerjisi sektöründe Türkiye dışında çalışmalarını hızlandırmıştır. Katılım gösterdiği fuar, konferans ve diğer etkinlikler ile geliştirdiği ilişkileri sayesinde Orta Doğu'da Ürdün, Kuveyt, Bahreyn, Umman ve Suudi Arabistan'da lokal partnerlikler kurmuştur. Bu partnerlikler sayesinde, ilgili ülkeler ve Orta Doğu'nun diğer ülkelerinde açıklanan projeler ile ilgili bilgileri kolaylıkla almakta ve proje öncesi yapılması gereken mühendislik çalışmalarını üstlenerek partnerlerine know-how sağlamakla birlikte, ilgili ülkelerde varlık göstermektedir.

Buna ek olarak, özellikle elektrik şebekesinin eksikliği olan Afrika ülkelerinde hibrit ve mini-grid adı verilen şebekeden bağımsız, güneş enerjisi ve diğer kaynakları da içeren hatta enerji depolama çözümleri ile elektriği olmayan bölgelerin elektriklendirilmesi ile ilgili projelere dahil olmaktadır. Bu hususta, Kontek'i öne çıkaran en önemli özelliği 25 yıllık otomasyon tecrübesi ile bu tip projelerin enerji yönetimini kolaylıkla yapıyor olmasıdır.

Uzun görüşmeler ve kat edilen yollar sonrasında, yakın zamanda alınan bir karar ise Kontek, 2020 yılı içerisinde İsviçre merkezli, hem İspanya hem de Hollanda'da aktif rol alacak olan bir şirketleşme sürecinde olacak ve İspanya'da Leasing modeli ile kendi projelerini hayata geçirirken, Hollanda'da ise anahtar teslim EPC hizmetleri verecektir.

Aynı zamanda, ilişkilerimizi geliştirdiğimiz tüm ülkelerde Solarify ve Enerify yazılımlarının yayılmasını planlamaktayız.

*Kısa bir özgeçmişinizi alırsak seviniriz...

1967 yılında doğan Tolga Murat Özdemir, orta öğrenimini Aydın Lisesi'nde, Lisans eğitimini Doğu Akdeniz Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümünden mezun olarak 1989 yılında tamamlamıştır.

1991 yılında Schneider Electric'te Otomasyon Satış Mühendisi olarak iş hayatına ilk adımını atmıştır. 1992-1993 yılları arasında Güneydoğu Anadolu Bölge Temsilciliği,1993-1994 yılları arasında Ege Bölge Temsilciliği görevlerini üstlenmiştir.

1994 yılında almış olduğu radikal bir karar ile Endüstriyel Otomasyon ve Ürün Satış sektöründe hizmet veren Kontek Otomasyon A.Ş.'yi İzmir'de kurarak İstanbul ve yine İzmir'de mühendislik deneyimlerine sahip firmaların ortaklığı ile sektörde yükselen bir ivme kazanmıştır.

Bu dönemde şirket yönetiminde Ürün Satış Direktörlüğü görevini üstlenen Tolga Murat Özdemir 2004 yılında İstanbul ve İzmir organizasyonlarının tek bir çatı altında toplanmasıyla birlikte Kontek A.Ş.'nin Genel Müdürlüğünü üstlenmiştir.

2013 yılında girişimci ruhu ile enerji sektöründe yeni yatırımlara imza atmak için Kontek A.Ş.'nin mühendislik tecrübesi ile Güneş Enerji Sistemleri alanında hizmet veren Konar Enerji A.Ş.'nin İzmir'de kurulmasına öncü olmuştur.

2020 yılında Kontek Otomasyon ve Konar Enerji Firmasını birleştirerek Enerji Tasarrufu, Otomasyon ve Yenilenebilir Enerji Sektörlerinde ESCO olma yolunda faaliyetlerini sürdürmekte olan Kontek A.Ş 'nin CEO'sudur.

Güneş Enerjisi Sektörünün önde gelen derneklerinden GENSED'in Başkan Yardımcılığını üstlenen Tolga Murat Özdemir, yoğun iş hayatının yanı sıra kurucu üyeliğini yapmış olduğu İzvet İzmir Veteran Masa Tenisi Derneği ve Kontek Spor Kulübü Derneklerinin Yönetim Kurulu Başkanlığını üstlenerek aktif spor hayatını sürdürmektedir.Tolga Murat Özdemir hala Kontek Şirketler Grubunun CEO luğunu yapmakta evli ve 2 çocuk babasıdır.

******************************************************************

· 

VERA ELEKTROMEKANİK GENEL MÜDÜRÜ DURSUN ÖZEROĞLU: "VERA FİRMALARIN İHTİYAÇLARINA BÜTÜNCÜL CEVAP VERMEYE HAZIR" 

Pano üretimi, proje mühendisliği ve enerji sistemleri konusunda alanında birçok başarılı projeye imza atan Vera Elektromekanik, 2017 yılında da birçok farklı enerji projesinin içerisinde yer aldı. Yeni dönemde SCADA ve otomasyon sistemlerine daha da ağırlık vermeyi planlayan Vera Elektromekanik, bu sayede firmaların ihtiyaçlarına bütüncül olarak cevap vermeye hazırlanıyor. 

Pano üretimini proje mühendisliğiyle birlikte sunan Vera Elektromekanik, 2017 yılında da birçok farklı enerji projesinde yer aldı ve Türkiye'nin ilk çöpten enerji üreten termik santralinin panolarını ve yazılımlarını üretti. Yeni dönem hedeflerini konuşmak amacıyla bir araya geldiğimiz Vera Elektromekanik Genel Müdürü Dursun Özeroğlu, "Vera Elektromekanik olarak 80'in üzerinde indirici trafo merkezinin komple panolarını ürettik ve bir kısmının projelerini hazırladık. Artık sadece panoları ve projeleri değil, SCADA ve otomasyon hizmetlerini, yük dağılımının gözlemlenmesini, tüm manevralarının kayıt altına alınması, veri analizlerinin doğru şekilde yapılmasını, test ve devreye alma hizmetlerini de sağlıyoruz" sözleriyle SCADA ve otomasyon sistemlerine ağırlık vereceklerinin altını çiziyor.

Dursun Bey öncelikle sizi tanıyalım, Dursun Özeroğlu kimdir?

1993 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği bölümünden mezun oldum. Uzun yıllar endüstriyel otomasyon ve pano üretim işiyle uğraştım. 13 yıl boyunca saha ve şantiyeler de endüstriyel tesis kurulumun da çalıştım. Sonrasın da 6 yıl AG-OG Tip Testli pano üretimi ile uğraştım ve 2012 yılından itibaren Vera'nın genel müdürü olarak yoğun bir çalışma temposunda ürün ve hizmet üretmeye devam etmekteyim.

Markanızın kuruluşundan ve geldiği noktadan kısaca bahsedebilir misiniz?

Vera Elektromekanik 2012 yılında faaliyete başladı ve altı yıllık süreç içerisinde önemli projelere imza attı. Öyle ki Türkiye'nin yaşadığı bu zorlu süreclere rağmen altı yıl içerisinde altı kat büyümeyi başardı. Bu büyümemizin başarısının altında yatan en önemli sebeplerden biri; kuşkusuz müşterilerinin beklentilerini dinlemesi, siparişleri zamanında teslim etmesi ve çözüm mühendisliği sunmasıdır. Biz zaten kendimizi ilk günden beri sadece bir panocu olarak değil, pano da üreten ve çözüm mühendisliği sunan bir mühendislik firması olarak tanımlıyoruz. Vera Elektromekanik üretimi, Ar-Ge sürecini, yazılım işlerini ve devreye alma hizmetlerini kendi bünyesinde barındırıyor. Böyle baktığınız zaman enerji tesisinde gerekebilecek tüm elektrik, elektronik, otomasyon ve bilgisayar sistemleri gibi tüm başlıkları karşılayabilecek hizmet sunabiliyor. Bu sayede müşteriler tüm süreci tek bir firmayla yürütebiliyor.

Birçok hizmeti tek bir çatı altında sunabilmeniz size önemli bir rekabet avantajı sağlıyor. Peki, öne çıkan başka özellikleriniz var mı?

Siz bir projeyi ilk seferinde optimum fiyatla, uygun iş geliştirme ile alabilirsiniz. Fakat O projeden sonraki projelerde de yer alabilmeniz için ve iş geliştirmenin sürdürülebilir olması için ise; birincisi zamanında teslim etmeniz, ikincisi kaliteli bir şekilde sunmanız, üçüncüsü ise servis hizmetlerinizin sorunsuz bir şekilde hizmet vermesi gerekiyor. Biz bu üç unsurun tamamını yerine getirmeye çalışıyoruz. Dolayısıyla müşterilerimizle sorunsuz bir şekilde ilerliyoruz.

Dikili tip pano ürününün projelendirmesi uzmanlık isteyen işlerden biridir. Bu tip panolardan yılda 1400 adet yapabiliyoruz. Bu da ciddi bir üretim kapasitesine ulaştığımız anlamına geliyor. Bu üretimin mekanik kısmını yani sacın kesilmesi, bükülmesi, katı modellemesinin yapılması ve resmedilmesi gibi aşamalarını da biz bünyemizde gerçekleştiriyoruz. Bu süreç içerisinde iş yaptığımız tüm firmaların memnuniyetini kazanma fırsatımız oldu. Bu da bizim için övünç kaynağı oldu.

Hizmet verdiğiniz sektörün zorlukları nelerdir?

Yaptığımız işler çok kalifiye bir iş olmasına rağmen olaya sadece rekabet ve para olarak yaklaşılıyor olması başlıca temel sorunumuz. Üreticiler olarak birçok firma fedakarlığı kârından değil, personel imkanlarından yapıyor. Bunu doğru bulmuyoruz. Biz kârımızdan fedakârlık ederek, mutlu bir personelle çalışmaya çalışıyoruz. Katma değerli bir üretim için personel önemli. Ar-Ge'ye daha fazla önem verilmeli ve devlet teşvikleri kolaylaştırılmalıdır. Ayrıca Türkiye'de AG ve OG için laboratuvarların daha iyi olması lazım. Yurtdışına testler için gitmek zorunda kalıyoruz. Devletin bu konuda bir şeyler yapması lazım. Ülke imkanları ile yurtdışına çıkmadan bu sorunlar aşılabilmeli ve TİP TEST giderlerimiz minimize edilebilmelidir.

Yeni dönemde enerji sektörüyle ilgili planlarınız nelerdir?

2018 yılında enerji santralleri alanında edindiğimiz tecrübeleri yeni projelere aktarmayı ve referans listemize yeni isimleri eklemeyi hedefliyoruz. Geçtiğimiz yıllarda birlikte proje gerçekleştirdiğimiz yatırımcıların yeni projelerinde de yer almayı planlıyoruz. Bu konuyla ilgili görüşmelerimiz devam ediyor ve görüşmelerimizin olumlu sonuçlanacağını öngörüyoruz.

2018 yılında özellikle indirici trafo merkezlerinin panolarının üretilmesi konusunda yoğun bir iş hacmimiz oluştu. Daha önce birlikte çalıştığımız kişilerle mutlaka bir araya geliyoruz ve bilgi, veri, ticari alışveriş noktasında iletişim halindeyiz.

Şu an elimizde 20'nin üzerinde indirici trafo merkezi projesi bulunuyor. Bu projelerinin yedi tanesi 380kV merkezden, diğerleri ise 154kV merkezden oluşuyor. Yeni tesis edilecek olan bir trafo merkezinin A'dan Z'ye projelendirilmesi ve yapılması sürecinde; hem kurumların hem de firmaların bize güvenmesi önem arz ediyor. TEİAŞ, EÜAŞ gibi kurumlarda ya da özel sektör temsilcilerinde enerji santrallerine yönelik proje yapan kişilerin nezdinde iyi bir noktada konumlandığımızı düşünüyoruz.

2017 yılında hangi projeler içerisinde yer aldınız?

2017 yılında enerji alanında indirici trafo merkezlerindeki pazar payımızı geliştirdiğimiz gibi, iki adet de termik santral devreye aldık. Biyokütle enerji santrali olan bu iki santrali üç ay gibi kısa bir sürede devreye aldık. Projelendirme aşaması, Panoların üretilmesi, trafoların temin edilmesi, kablolamanın yapılması, PLC ve SCADA, DCS yazılımların tamamlanması ve türbin sistemlerin hazırlanması kısa süre içerisinde tamamlandı. Böyle kritik bir prosesin kısa süre içerisinde bitmesi, bizim için standart dışı bir konuydu. Kısa sürede iyi bir şekilde organize olduk ve iki projeyi de başarıyla tamamlayıp Enterkonnekte sisteme enerji basabildik.

Biyokütle santrallerinden biri, Çorum Mecitözü'nde yer alıyordu ve ayçiçeği saplarının, buğday saplarının yakılmasıyla enerji elde ediliyordu. Diğer santral ise Malatya Büyükşehir Belediyesi'ne ait idi ve akışkan yataklı kazan üreticisi Mimsan'ın gözetiminde yürütüldü. Bu proje kapsamında Malatya'nın günde 600 ton civarında çıkan çöpü, ayrıştırma sonrası yakılarak enerji üretildi. Bu projenin bir diğer özelliği ise çöpün yakılmasıyla elde edilen konusunda Türkiye'nin ilk termik santrali olmasıydı. Bu tip kritik projelerde yer alıyor olmamız bizim için oldukça önemlidir. Bu projelerde %68 değerinde yerlilik oranına ulaşıldı. Termik Santrallerde %10 olan civarı olan yerlilik oranının %68'e çıkarılması ülkemiz için büyük bir başarıdır.

Ar-Ge alanında gerçekleştirdiğiniz çalışmalardan bahsedebilir misiniz?

Ar-Ge projeleri üzerinde çalışıyoruz. Geçtiğimiz yıl 12kV metal clad tasarladık fakat seri üretim için yatırım yapmamız gerekiyordu. Bu yatırım planımızı dondurduk. Yine de elimizde know-how'un olması ve protatipin ortaya çıkması her an üretebileceğimiz anlamına geliyor. Bu alanda 12kV ve 36kV mertebesindeki tasarımlarımızı bitirdik ve 12kV üretimini tamamladık.

"İDEAL BİR AR-GE HEDEFİ KOYMALIYIZ"

Üniversitelerle işbirliği çok önemsediğimiz bir konu. Ar-ge ciddi bir maliyet ve kalifiye personelle yapabileceğiniz bir iş.

Teori kısmında akademik çalışmalardan istifade etmemiz lazım ve sonrasında bunu geliştirici olarak bizim de bir şey katmamız gerekiyor. Üniversitelerden stajyer kabul ediyoruz. Ama bunu geliştirmek istiyoruz. "Firmamızı nasıl geliştirebiliriz ve bu gelişimi sürdürülebilir bir hale nasıl getirebiliriz" sorusunu sık sık kendimize soruyoruz. Ben Ar-ge konusunda yakalanabilir bir hedef koymaktan ziyade ideal bir hedef koymalıyız diyorum. Ar-ge hedeflerini güncel hedefler olarak revize edip daha somut adımlar haline getirmeliyiz. İdealler ve hedefler, Ar-ge yapılanmasının çok daha yukarısında olmalı. 


Create your website for free! This website was made with Webnode. Create your own for free today! Get started